Quantcast
Channel: Noni
Viewing all 973 articles
Browse latest View live

Revolution Rock

$
0
0
Bu aralar giyimde mesh panel denilen şu pencerelere takmış durumdayım, elbisede, cekette, etekte hatta pantalonlarda bile bayılıyorum bu detaya, bu rahat ve yumuşacık elbiseyi seçmemde de bunun büyük etkisi oldu :)
Elbise: Choies
Çanta: Front Row Shop
Ayakkabı: Converse

Ekim Ayının Sponsorlu Çekilişi !!!

$
0
0
Ekim ayına girdiğimize göre yeni çekilişimi başlatabilirim! Yukarıda görmüş olduğunuz, hepsini severek giydiğim giysilerin kaynağı olan Sheinside bir okuyucuma 100 dolar değerinde hediye çeki veriyor! Kazanan kişi hediye çekinin yanında bir de sürpriz bir hediye kazanacak, bunun ne olduğunu ben de bilmiyorum, kargosunu teslim aldığında hediyesini de öğrenmiş olacak :) Eğer şu ana kadar yazdıklarım size cazip geldiyse o zaman çekiliş şartlarına geçebilirim. Katılım şartı çok çok basit, yapmanız gerekenler:

1. Sheinside'a üye olmak,
3. Hangi mail adresinizle siteye üye olduysanız o mail adresini buraya yorum olarak bırakmak.

Bunların hepsi 5 dakikanızı bile almayacaktır, bence denemeye değer ne dersiniz? Bu arada bir not da düşmek isterim Sheinside ürünlerini Çin'den gönderdiği için teslimat süresi uzun sürebilmektedir, çekilişe katılırken lütfen bu ayrıntıyı da aklınızda bulundurun, teşekkürler :)

Kurban

$
0
0
Şu süzülmüş, boynu bükük koyun duruşlu halimden de anlayabileceğiniz gibi bayrama hasta bir şekilde girdim, tabii doğal olarak benden de Nil'e geçti. Bayramda hasta olduğumuz için esas kurban anne kız biz miydik yoksa iki huysuz ve somurtuk hatunu idare etmeye çalışan zavallı prensim mi bilemiyorum hii hii :) Kendimi biraz iyi hissedebilmek için Front Row Shop'tan aldığım yeni elbiseyi giydim ve bayram kutlamalarına geçebildim. Umarım sizin bayramınız güzel ve zinde geçiyordur, hepinize sevdiklerinizle birlikte mutlu bir bayram diliyorum!
Botlar: Derimod
Çanta: XOXO
Küpe: H&M

Pier & Kızlar Ağası Hanı

$
0
0
İzmir'i çok seviyorum, buradan her zaman güzel anılarla ayrılıyorum. Bunda hiç şüphesiz ikinci annem olan canım kayınvalidemin de payı çok büyük, fotoğraf tutkumu bildiği için ne zaman gitsek bizim için çok güzel programlar hazırlamış oluyor, birlikte bu programı keyifle uyguluyor ve bol bol fotoğraflar çekiyoruz ;) Onun sayesinde İzmir'in keşfetmediğim noktalarını görmüş, deneyimlemiş oluyorum. Şimdi paylaştığım bu fotoğraflar da güneşli bir İzmir gününde önce Konak Pier, ardından Kızlar Ağası Hanı'na yaptığımız keyifli tura ait, bu güzel gün için çok teşekkürler anneciğim 
Konak Pier ünlü Fransız mühendis & mimar Gustave Eiffel tarafından dizayn edilmiş ve 1890 yılında açılmış. 1950'lerin sonuna kadar gümrük binası olarak kullanılmış, 1960 yıllarındaysa balık haline çevrilmiş. 2003'te yeniden yapılanma çalışmalarına başlanarak 2004 yılında alışveriş merkezi olarak hizmete sokulmuş.
Pier tam Nil'lik bir yerdi, yerinde hiç durmadı ve o koca alanda özgürce koşturdu durdu :)
Niloş'u daha fazla zaptedemeyince pusetine oturttuk, neyseki yorgunluktan hemen uykuya daldı da biz de rahat bir şekilde turumuza devam edebildik :)
Kızlarağası Hacı Beşir Ağa'nın yaptırdığı Han'ın inşa kitabesindeki tarihe göre 1744'te bina edildiği kesin olarak anlaşılmaktadır. 1745 yılında heyelan nedeniyle Han cephesinde önemli derecede çökme ve yıkılmalar olmuşsa da Han derhal onarılmıştır. 1778 tarihinde vuku bulan yer sarsıntısından, Han büyük ölçüde hasara uğramış, 1779 yılında ikinci defa ve esaslı olarak onarılmıştır. Han daha sonraki yıllarda da deprem ve yangın badireleri atlatmıştır. 4000 metre karelik, kareye yakın dikdörtgen planlı, 2 katlı, kuzey bölümdeki bedestenleri tek katlı, yaklaşık 600 metre karelik büyük avlusu olan görkemli bir yapıdır.
Kaynak: http://www.kizlaragasihani.com
Bu fotoğrafı çektirirken hiç farkında değildim, sonradan farkettiğim heykelle olan benzerliğe çok şaşırdım! Yoksa o heykeldeki kişi ben miyim :)
Handa dükkanları dolaşmaktan yorgun düşerseniz Dibek kahvesi içerek bir mola verebilirsiniz...
Annem Hisarönü Şambalicisi'ni duymuş, yeri aradık taradık en sonunda bulduk, küçücük bir dükkan, oturacak yer bile yok, paket yaptırıp alıyorsunuz, biz de tarçınlı kaymaklı şambalimizi paket yaptırdık ve bir cafede oturup yedik, böyle bir tat yok, yolunuz hanın oralara düşerse mutlaka uğrayın ve benim için de bir tane mideye indirin lütfen olur mu :) Ufff şimdi olsa da yesem keşke!
Konak saat kulesine vardığımızda Niloş da uykudan uyandı.
Güvercinleri de besledikten sonra turumuzu noktaladık.
Bayramın bu son gününde hepinize sevdiklerinizle birlikte keyifli günler dilerim...


p.s. Sheinside çekilişim halen devam etmekte, şansını denemek isteyenleri beklerim :)

Trençkot ♥ Ben

$
0
0
Bu kalpli trençkotu gördüğüm anda gözlerim aynen böyle ♥♥ oldu, anında vuruldum ve hemen sipariş ettim. Ama gönderilmesi biraz uzun sürdü, siparişimi tam iptal etmek üzereydim ki içimden bir ses biraz daha sabret dedi, iyi ki sabretmişim çünkü elime geçtiği anda ne kadar isabetli bir seçim yaptığımı anladım, sanki bana özel dikilmiş gibi! Kalp ♥ kalp ♥ kalp :)
Trençkot: Sheinside
Çanta: Persunmall
Çizme: Marco Rizzi

Kristin Evihan İstanbul Modern Mağaza'da

$
0
0
İstanbul Modern Mağaza'nın sanat ve tasarım konsepti çerçevesinde ayda bir cumartesi günü düzenlediği Tasarım Buluşmaları'nın Eylül ayı konuğu canım arkadaşım Kristin Evihan'dı...
Bu özel günü biz de kaçırmak istemedik ve İstanbul Modern'e gittik.
Kristin'in ilk göz ağrısı olan cam bebekler yerlerini almıştı elbette ;)
Cam bebeklerin yanı sıra Kristin'in yeni tasarımı olan Reborn koleksiyonu da vardı...
Kristin'in İstanbul Modern'de sergilenen tabloları ele alarak yaptığı takılara da yer verilmişti... Özellikle ressam Şükriye Dikmen'in yaptığı kadın tablolarının olduğu takılara bayıldığımı söylemeliyim!
O gün arkadaşımın tüm tasarımlarına hayranlıkla baktım, ben de bu güzel bronz kuşu Evihan koleksiyonuma kattım ;)
Başarıların daim olsun Kristin'im!
Kristin'in tasarımlarına İstanbul Modern Mağaza, Pera Müzesi Artshop, Etsy ve kendi butiği Evihan'dan ulaşabilirsiniz.
Elbise: Choies
Çanta: Tchibo
Ayakkabı: Mango

All We Need is Love ♡

$
0
0
Hafta içinin son gününde Blogger Bazaar'da ne giydim postu ile karşınızdayım. O gün için hem rahat olan hem de kimseyle pişti olma riski taşımayan bir elbise seçtim, çok yerinde bir karar oldu. Bu aralar nedense tercihlerim hep kalpli şeylerden yana oluyor, umarım sevgi hayatımızda daha çok yer alır, dünyamızın sevilmeye ihtiyacı var, onu kötü duygulardan arındırabilirsek o zaman çok daha güzel sabahlara uyanırız hep birlikte... Hepinize huzur ve sevgi dolu bir hafta sonu dilerim...
Çanta: Choies
Ayakkabı: Mango

Sheinside Çekiliş Sonucu

$
0
0
Sheinsideçekiliş sonucunu birazdan açıklayacağım, ama ondan önce sizlere kendi Sheinside seçimlerimi göstermek istedim :) Hafta içi Sheinside mantomu (yoksa palto mu demeliyim? ya da kaban? ay hep karıştırırım bunları :P gerçi benim için bunların hepsi aynı kapıya çıkıyor o yüzden hiç kasmaya gerek yok!) ve gömleğimi giydim. Ben seçimlerimden çok memnun kaldım, dilerim kazanan talihli de benzer duyguları paylaşır!
Bu fotoğraf bombardımanından sonra sanırım artık çekiliş sonucuna geçebilirim :)
Çekilişe katılan 68 okuyucum arasından kazanan isim 57. sırada yorum bırakan sevgili Ayşenur oldu, 100 dolarlık Sheinside çekini güzel günlerde harcamasını diliyorum :)
Mutlu pazarlar!
Manto: Sheinside
Gömlek: Sheinside
Deri Pantalon: Zara
Şapka: Mudo
Küpe: Mona Titti Art
Yüzük: Eminönü'nden (Ablamın hediyesi)
Çanta: Marks & Spencer
Botlar: H&M
Mekan: İstanbul Modern


Olgun

$
0
0
Anne olduktan sonra daha olgun olacağımı, anneliğin beni daha ağırlaştıracağını, daha sakin ve vakur bir havaya gireceğimi zannediyordum ama geçen gün Nil'le gittiğim oyun parkında dizlerimin üstünde silindirin içinden emekleyerek geçerken karşıdaki camda kendi yansımamı görünce bunun için biraz daha zamanımın olduğuna karar verdim :)
Hepinize mutlu bir hafta dilerim!
T-shirt: Choies
Ceket & Jean: Zara
Botlar: Dress Lilly
Çanta: Sammydress

Azim

$
0
0
İstanbul Modern'deki "Geçmiş ve Gelecek" sergisini ne zamandır görmek istiyorduk. Geçtiğimiz hafta sonunda prensimle azmettik, Niloş'un uyku saatine denk getirdik ve sergiyi rahat rahat gezebildik. Sergide ülkemizde üretilen 136 sanatçının 180 çalışmasına kronolojik bir akışla yer verilmiş. Nuri İyem, Abidin Dino, İbrahim Çallı gibi büyük ustaların eserlerini görmek heyecan vericiydi. O gün fotoğraf makinem elimden düşmedi diyebilirim. İmkanınız varsa mutlaka gidip görün. Göremeyecek olanlar ise üzülmesin, en kısa sürede blogumda bu güzel sergiye de yer vereceğim tabii bunun için önce çektiğim fotoğrafları ayıklayıp sanatçılarla ilgili bilgiyi derlemem gerekiyor. Umarım bunu başarabilirim!
Gömlek: Sammydress
Deri şort: Zara
Çanta: Yargıcı
Kolye: H&M
Ayakkabı: Marks & Spencer

Karaca Home ile Bir Kış Masalı

$
0
0
Geçtiğimiz cumartesi çok keyifli bir etkinlikteydim. Karaca Home'un davetlisi olarak Beylikdüzü'nde açılan yeni showroom'larına gittim ve Bir Kış Masalı'nın içinde buldum kendimi! Devasa showroom'larından içeri adımımı atar atmaz o kadar güzel ve göz alıcı ürünlerle karşılaştım ki inanın hangi ürüne bakacağımı şaşırdım!
Fotoğraf makineme sarılıp hepsini bir an önce fotoğraflamak için kendimi zor tuttum ama bunun için biraz sabretmem gerekiyordu çünkü harika bir kahvaltı sofrası bizleri bekliyordu :)
Kahvaltımızı yaparken bir yandan da Karaca Home'un pazarlama yöneticisi sevgili Gamze Yenel'in barkovizyon eşliğinde yeni sezon ürünleri hakkında verdiği bilgileri dinledik. Biz de Gamze Hanım'a hem sorularımızı hem de beklenti ve önerilerimizi yönelttik.
Karaca Home Türkiye'nin köklü firmalarından, 41 yıllık marka olan Karaca bünyesinde 2012 yılında kurulmuş. Televizyon, yazılı basın ve sosyal medyada yer alan reklamlar sayesinde çok hızlı bir şekilde büyümüşler ve sadece 2 yıl içerisinde 1200 satış noktasına ulaşmışlar. Açıkçası ben Karaca Home'un sadece 2 yıldır hayatımızda olduğunu öğrenince çok şaşırdım, marka bilinirliliği sağlamada bu kadar başarılı oldukları için gerçekten onları tebrik etmek lazım...
Eviniz için aradığınız her şeyi Karaca Home'da bulabilirsiniz. Bebek battaniyeleri, rengarenk ve farklı tasarımdaki nevresim takımları, yatak örtüleri, yastıklar, bornoz ve havlular, biblolar, mumluklar, kavanozlar, çerçeveler, aklınıza gelebilecek her şey!
Etkinliğin gerçekleştiği bu showroom bayilerin ürünleri görmesi ve seçmesi için ofis amaçlı kullanılıyormuş ama en yakın zamanda bu büyüklükte mağazalar açarak pazarda daha da büyümeyi hedefliyorlarmış. Ben Anadolu Yakası'nda açacakları mağazayı dört gözle bekliyorum ;) Tabii siz o zamana kadar beklemek istemiyorsanız ve yakın çevrenizde bir Karaca Home satış noktası yoksa online mağazaları veya Cookplusüzerinden de ürünlere ulaşabilirsiniz.
Şimdi gelin hep birlikte bir kış masalının içine girelim mi ne dersiniz? Bu masalın içinde başınız dönebilir benden söylemesi ;)
Nevresim takımları içersinde favorim çalıkuşu oldu!
Bu kavanozları online mağazada göremedim :( Umarım en yakın zamanda satışta olur!
Sincapları çok seven arkadaşım Evo bu tabağı görse kesin bayılır :)
Ben de melekli nevresimlere ve biblolara bayıldım!
Biraz da Afrika esintisi...
Balerinli aynaya bayıldım! Ahhh bir de anne kızlı bibloya tabii ki ;)
Geyikli yastık çok şirin!
Karlı bir havada bu nevresimin içine girip mışıl mışıl uyumak lazım :)
Bu kadar güzel ürün arasında kendimi kaybettim diyebilirim! Beğendiğim her şeyi sizler için de fotoğraflamaya çalıştım ama o kadar çok fotoğraf çekmişim ki bloguma ancak bu kadarını sığdırabildim...
Gerçekten çok keyifli bir gün oldu benim için... Zarif evsahipliği ve güzel hediyesi için Karaca Home'a çok teşekkür ediyorum!

Geçmiş ve Gelecek (1. Bölüm)

$
0
0
Bugün sanat dolu bir gün olacak hazır mısınız :) Geçtiğimiz günlerde bahsettiğim, İstanbul Modern'de yer alan "Geçmiş ve Gelecek" isimli sergi, yer verdiği sanatçılarla Türk resim sanatının hangi aşamalardan geçtiğini ve ne gibi değişikliğe uğradığını biz izleyicilere çok güzel bir şekilde aktarıyor. Ben sergiden o kadar keyif aldım ki mutlaka blogumda yer vermeliyim diye düşündüm. Ama 136 sanatçının 180 eserini ve eserlerle ilgili bilgileri bilgisayarıma aktarınca işin içinden çıkamadım :) Bu yüzden sergiyi birkaç bölüme ayırmanın daha doğru olacağını düşündüm. Bu birinci bölümde, Türk resim sanatını başlatan, geliştiren ve şu anda hayatta olmayan sanatçılarımıza yer verdim. Elimden geldiğince de sergide yer alan sanatçılarla ilgili notları buraya yazmaya çalıştım... İri gözlü köylü kadınlarıyla her daim içime işleyen Nuri İyem, ilk Türk kadın ressamlarımızdan olduğunu bu sergi sayesinde öğrendiğim Mihri Müşfik, yeğeni Hale Asaf, Nazım Hikmet'in kitabı için Kuvayımilliye insanlarını çizen Abidin Dino, İbrahim Çallı, Bedri Rahmi Eyüboğlu, eşi Eren Eyüboğlu ve daha birçok değerli sanatçımızı burada saygıyla anıyorum...
Büst ve eskizler
Halil Paşa (1852-1939)
Otoportre, 1943
Abdülmecid Efendi (1868-1944)

1868 yılında Osmanlı Hanedanı'nın bir üyesi olarak doğan Abdülmecid Efendi, Sultan Abdülaziz'in oğludur. Kuzeni Vahidettin'in 1918'de tahta geçmesinden sonra, Abdülmecid Efendi veliaht olarak Dolmabahçe Sarayı'na gelir. Milli Mücadele yıllarında, ilerici kişiliği ve mücadeleye destekçi duruşu sebebiyle diğer şehzadeler arasından, Büyük Millet Meclisi'nce oybirliğiyle halife seçilir. Daha babasının hayatta olduğu dönemlerden itibaren sarayda Batılılaşma hareketlerinin yaşandığı bir ortamda büyür. Bu durum, babası öldükten sonra da devam eder. Resim dışında müzik, edebiyat, hat sanatı gibi sanatın diğer dallarına da ilgili bir kişiliktir. Bunların yanında Abdülmecid Efendi, pek çok sanatçıyı sarayda himayesi altına alarak ve aynı zamanda bir resim koleksiyonu oluşturarak sanat üretimini desteklemiştir.
Yelkenli
Abdülmecid Efendi (1868-1944)

Osman Hamdi Bey, Salvatore Valerie gibi dönemin önemli hocalarından resim dersleri alan Abdülmecid Efendi'nin, özellikle portre alanında yoğun çalışmaları vardır. Portrelerden sonra en yoğun biçimde üzerinde çalıştığı konu manzaralardır. İstanbul'un farklı bölgelerinden, resimsel değerlerin ön plana çıkartıldığı, romantik karakterde, zamansız manzaralar yapmıştır.
Sis
Abdülmecid Efendi (1868-1944)

"Sis" resmi, Abdülmecid Efendi'nin politik değinmeleri de olan resimlerine bir örnek oluşturur. Bu resim, Tevfik Fikret'in Abdülhamid Efendi'nin baskıcı yönetimini eleştirdiği "Sis"şiirinden esinlenilerek yapılmıştır, hatta ressam yapıtını Tevfik Fikret'e ithaf etmiştir.
"Otoportre", Abdülmecid Efendi'nin yıllar önce bırakmak zorunda kaldığı devlet adamlığıyla sanatçı kişiliğini buluşturur. Üzerinde taşıdığı Hanedan nişanları, kan bağıyla ait olduğu imparatorluğa işaret ederken, resmi yapan kişi olarak da bu yitirilişin özlemini kayda geçirdiğini akla getirir.
Portre
Mihri Müşfik (1886-1954)

İlk Türk kadın ressamlarından olan, 1886 İstanbul doğumlu Mihri Müşfik, edebiyat ve müziğin yanı sıra resme de ilgi duymuş ve II. Abdülhamid döneminde saray ressamı olan İtalyan sanatçı Fausto Zonaro'dan dersler almıştır. Daha sonra eğitimine Roma ve Paris'te devam etmiştir. Bir süre Kız Öğretmen Okulu'nda ders verdikten sonra, 1914 yılında kurulan İnas Sanayi-i Nefise Mektebi'nin ilk kadın müdürü olmuştur. Genç yaşından itibaren edebiyata ilgi duyan sanatçı, portresini de yapmış olduğu Tevfik Fikret'in de aralarında bulunduğu "Edebiyat-ı Cedideciler" ile dostluk kurmuştur. Sanatçı daha sonra ABD'ye yerleşmiş ve çalışmalarına orada devam etmiştir. Mihri Müşfik öğrencilerini doğada çalışmaya teşvik etmiştir. Yurtdışındaki akademik öğrenimi sırasında benimsediği modelden çalışma pratiği, resim, heykel ve özellikle de çizim alanlarına önem vermesini sağlamıştır. Kendi çalışmaları da genel olarak portrelerden ve figüratif resimlerden oluşmaktadır. 
Aile fertlerini ve yakın çevresini çalışmalarına konu edinen Mihri Müşfik, Portre adlı bu yapıtta bir dostunu resmetmiştir. Kompozisyonun tek bir kadın imgesini merkez alması ve sanatçının ustalaştığı pastel boya uygulamasının inceliği, dönem için öncü bir uygulamadır. Aynı teknik ve kompozisyon olgusu, Mihri Müşfik'in çalışmalarının çoğunda mevcuttur. Sanatçı bu portrede ince pastel boya uygulamasıyla gerçek bir kadın suretini hayale yakın biçimde betimlemiştir.
Göksu Deresi, yaklaşık 1908
Fahri Kaptan
Natürmort, 1928-30
Hale Asaf (1905-1938)

Resim eğitimine 1919 yılında Roma'da, teyzesi Mihri Müşfik Hanım'ın yanında başlayan Hale Asaf, 1920'de Paris'e giderek burada Namık İsmail'in öğrencisi olur. 1921'de Berlin Güzel Sanatlar Akademisi'ni kazanır ancak 1924 yılında geçim sıkıntısı nedeniyle İstanbul'a dönmek zorunda kalır. Burada İnas Sanayi-i Nefise Mektebi'nde ve İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi'nde öğrenim görür.

Hale Asaf'ın bu şişe etüdü, Kübist uzam analizinin açık bir örneğini oluşturur. Üç boyutlu bir gerçekliği iki boyutlu bir yüzeyde temsil etme sorunu, Rönesans'tan bugüne Batı Sanatı'nın en önemli kaygılarından biri olagelmiş, matematiksel perspektif de bu konudaki baskın çözüm olarak kabul görmüştür. Kübistler, gerçekliğin betimlenmesinden çok, üç boyutlu uzam yanılsamasına dayandığı gerekçesiyle bu çözümü sorgulamışlardır. Buna bağlı olarak da, Kübist sanatçıların yapıtları nesneleri aynı anda birçok farklı bakış açısından göstermeyi amaçlamıştır. Bu resimde şişenin çevresi, uzamı düz bir yüzey olarak gösteren, doğal olmayan, kesin açılı renk bloklarıyla tasvir edilir. Bu da, şişeye yandan, masaya da yukarıdan bakılıyormuş izlenimi verir. Arka planda olduğu gibi, şişenin yüzeyleri de, tüm kompozisyonu birleştiren bir yüzey deseni oluşturan, şiddetli fırça darbeleriyle yapılmış kalın renk bloklarıyla tasvir edilmiştir.


"1910-1914 yılları arasında devlet desteğiyle Paris'e gönderilen bir grup genç sanatçının beraberinde getirdiği İzlenimci sanat anlayışı, resim sanatına yeni ufuklar açar. Bu sanatçılar edindikleri anlayışı yerel bir ışık, doğa ve renk duygusu ile buluşturma arayışına gierler."1914 Kuşağı" olarak adlandırılan bu sanatçılar çalışmalarını Galatasaraylılar Yurdu olan Societe Operaia'da sergilemişlerdir. Bu sergilerde saray sahneleri, ayvalı ve testili naturmortlar yerlerini yaşayan, nefes alan insanların bulunduğu kompozisyonlara bırakır. Osman Hamdi'den beri hiçbir ressamın el atmadığı bir konu olan figür ve portre, 1914 Kuşağı ressamları tarafından resmedilir. Namık İsmail nü çalışmaları, Feyhaman Duran portreleri, İbrahim Çallı Batılılaşmanın sembolü olan kadın figürünün ağırlıkta olduğu kompozisyonları, Avni Lifij ise sembolik manzaraları ve gerçekçi büyük boy figür yorumları ile bu segilerde öne çıkan isimler olur."


Fatma (Cimcoz) Barşal Portresi, 1933
İbrahim Çallı (1882-1960)

Denizli'de doğan İbrahim Çallı, 1908 yılında Sanayi-i Nefise Mektebi'nden mezun olduktan sonra Paris'e giderek Fernand Cormon atölyesinde çalışmalarına devam eder. 1914 Kuşağı'nın kendi adıyla anılmasına neden olacak kadar ünlü bir ressamdır. Çağdaş ressamlar gibi o da gündelik yaşamı ve portreleri resmederken Fransa'da etkisinde kaldığı İzlenimciliğin renk ve ışık tekniklerini benimser. Sanatçı, Cumhuriyet ideolojisinin öngördüğü çağdaş yaşam sahnelerini, İzlenimciliğin biçimsel özellikleriyle birleştirerek özgün bir üslup yaratır.
Birçok farklı konuda çalışmalar üretmiş olan sanatçının, en ünlü yapıtları kadın resimleridir. Çallı'nın resimlerinde kadın figürünün bu denli önemli olması, 1933 yılında resimlenmiş Fatma (Cimcoz) Barşal Portresi'nde de görebileceğimiz gibi, yeni Cumhuriyet'in kadına verdiği değerle koşuttur. Çallı'nın resimlerinde kadın kadınlığıyla, bazen de tüm erotikliğiyle yorumlanır; resmin nesnesi değil, tam tersine öznesidir.
Kadıköy'den Haydarpaşa'ya Bakış, 1933
Şeref Akdik (1899-1972)
Orman Perisi, 1940
Hamit Görele (1894-1981)

Güzel Sanatlar Akademisi'nde İbrahim Çallı ve Hikmet Onat atölyelerindeeğitim gören Hamit Görele, ardından Paris'e giderek Julian Akademisi'nde ve Andre Lhote atölyesinde çalışır. Türkiye'de hiçbir sanatçı grubuna dahil olmayan ressamın Orman Perisi yapıtının geri planındaki ağaç gövdeleri ve ön planındaki kayalar, Paul Cezanne'ın son yıllarında yoğunlaştığı ve çok önemsediği Yıkananlar serisi yapıtlarını anımsatır. Sağ alt köşedeki karaca, 19. yüzyıl erken dönem Fransız resminin Courbet gibi ustalarını ve onlardan etkilenen Şeker Ahmet Paşa gibi Türk resim sanatının öncülerini akla getirir. Görele'nin bir müzede yer alması iddiasıyla gerçekleştirdiği bilinen bu yapıtı, konusu ve resim dili açısından Cezanne'a yakınlığının yanı sıra, mitolojik bağlamı nedeniyle Akademik gelenekle de ilişkilendirilebilir. Ormanın içinde, Görele'nin Orman Perisi olan ve Lhote etkilerini de barındıran bir çıplak kadın figürü yer alır. Figürün ele alınışındaki biçim bozmaları ve kompozisyona egemen olan mavi tonlar, resmin bütününe yansıyan sükunet ve zamanın adeta durmuşluğu, Görele'nin düşsel bir ormanı, mitolojik bir öyküyü, bir duygu betimleme çabasını açığa vurur.
Oturan Genç Kadın
Paltolu Genç Kadın Portresi
Hamit Görele (1894-1981)
Mihribad'dan
İlhami Demirci (1908-1976)

Demirci tüm sanat yaşamı boyunca resmini manzara ve ölü doğa konuları çevresinde ve Konstrüktivist (İnşacı) bir anlayışta geliştirmiştir. Sağlam bir desen altyapısıyla zenginleştirilmiş manzaralarında kütlelerin, renk alanları, leke kombinasyonları ve Konstrüktivist yaklaşımın mükemmel uyumu ile yaratıldığı görülür.


"1929 yılında Cumhuriyet döneminin ilk sanatçı topluluğu olan Müstakil Ressamlar ve Heykeltraşlar Birliği kurulur. Adını Fransa'daki Bağımsız Sanatçılar Birliği'nden alan birliğin amacı, sanatçıların Cumhuriyet'le birlikte yüzünü iyiden iyiye Avrupa'ya dönen Türkiye'ye, yurt dışından edindikleri yeni sanat biçimini getirmeleridir. Refik Epikman, Cevat Dereli, Şeref Akdik, Mahmut Cüda, Hale Asaf, Muhittin Sebati gibi isimlerin yer aldığı grup, eserlerinde değişen, kalkınan Türkiye'yi ele alarak, Alman Dışavurumculuğundan Kübizme, Natüralist arayoşlardan Konstrüktivizme kadar farklı sanat anlayışlarının sentezini oluşturmaya çalışır. 1933 yılında ise Cemil Tollu, Zeki Faik İzer, Nurullah Berk, Zühtü Müridoğlu, Elif Naci ve Abidin Dino'nun katılımıyla "D Grubu" kurulur. Grup, egemen eğilim olan Akademizmi, Natüralizmi ve İzlenimciliği dışlayarak, Kübist bir form ve sanat anlayışını savunur. Cumhuriyet atılımları ile özdeşleşecek Kübizmi modern bir savunu olarak ülke topraklarına taşıdığını iddia eden grup, 1950'lere kadar Türkiye sanat ortamında etkin bir rol oynar. 1941 yılında ise, 1937'de Akademi'de resim bölümünün başına getirilen Leopold Levy'nin öğrencisi olan bir grup sanatçının katılımıyla, toplumsal konulara duyarlı bir yaklaşım sergileyen "Yeniler Grubu" kurulur. Nuri İyem, Kemal Sönmezler, Ferruh Başağa, Selim Turan, Abidin Dino, Mümtaz Yener gibi isimlerden oluşan hareket, D Grubu'nun Batı sanat akımlarını şuursuzca yurda getirmesine ve sanatçıların ülke gerçeklerine sırtını dönmelerine karşı tepki göstererek, toplumsal içerikli bir resim anlayışını savunur."


Kuvayımilliye insanları
Abidin Dino (1913-1993)

İstanbul'da dünyaya gelen Abidin Dino, doğduğu yıl ailesi Cenevre'ye yerleşince, 12 yaşına kadar İsviçre'de yaşar. 1. Dünya Savaşı'nın ardından İstanbul'a döner. Robert Kolej'de başladığı eğitimini resim ve karikatüre duyduğu ilgi nedeniyle yarıda bırakır. 1933 yılında Nurullah Berk, Cemal Tollu, Zeki Faik İzer, Elif Naci ve Zühtü Müritoğlu ile birlikte D Grubu adlı topluluğun kuruluşunda yer alır. Profesyonel sanat eğitimi almadan kendi kendini yetiştirmiş bir sanatçı olan Abidin Dino hayatının ikinci yarısında daha çok Paris'te yaşamış ve burada çevresinde her zaman dönemin önde gelen ozanları ve ressamları olmuştur. Dino, şair Nazım Hikmet ile yakın dost olmuş ve şairin özel ricası üzerine birçok kitabını resimlemiştir.
Kuvayımilliye insanları
Abidin Dino (1913-1993)

 Abidin Dino, Kuvayimilliye İnsanları adlı desenleri Nazım Hikmet'in 1939-1941 yıllarında Çankırı ve Bursa cezaevlerindeyken kaleme aldığı, Kurtuluş Savaşı'nı anlatan Kuvayımilliye Destanı kitabı için çizmiştir.
Cehennemim, 1951
Fahrelnissa Zeid (1901-1991)

Ressam Nejad Melih Devrim'in annesi olan Fahrelnissa Zeid, Aliye Berger, Füreya Koral ve yazar Cevdet Şakir Kabaağaçlı gibi birçok sanatçı yetiştirmiş bir aileden gelir. Sanayi-i Nefise Mektebi'nin ardından 1928'de Paris'e giderek sanat öğrenimini Ranson Akademisi'nde sürdürür. 1934'te Irak'ın Ankara Büyükelçisi Emir Zeid ile evlenerek Prenses unvanı alan sanatçı figür, soyutlama ve non-figüratif anlayışların yer aldığı ilk kişisel Paris sergisini Colette Alendy Galerisi'nde gerçekleştirir. 1951 tarihli "Cehennemim" adlı resim, çizgisel tavrı ve kesik yüzey parçacıkları ile vitray-resim sentezli çalışmalarının en yetkin örneklerinden biridir. Yüzeydeki renk dalgalanması küçük  geometrik alanlarla birlikte kompozisyonu sağdan sola veya soldan sağa farklı yönlere taşır.
Toygartepe'de Sabah (1956)
Hikmet Onat (1882-1977)

Osmanlı Ressamlar Cemiyeti'nin kurucu üyelerinden biri olan ve 1917 yılında Enver Paşa'nın girişimleriyle açılan Şişli Atölyesi'nde savaş konulu resimler yapan Hikmet Onat'ın akademik nitelikteki çıplakları ve iç mekan resimlerinin yanı sıra ele aldığı konulardan biri de manzara ve dolayısıyla İstanbul'dur. Hikmet Onat da, diğer 1914 Kuşağı sanatçıları gibi, o dönemde akademik üslubun dışında değerlendirilen İzlenimciliği benimsemiştir. Uzun yıllar aynı biçim dilini koruyarak ele aldığı manzaralarında yaşamının sonuna kadar İzlenimcilik ile Akademizm arasında kalmıştır.

Deniz Harp Akademisi mezunu olan Hikmet Onat, neredeyse askeri bir disiplin içinde yıllar boyunca haftalık programlar yaparak sabah karanlığında yola çıkıp, o gün için hedeflediği noktadan güneşin ilk ışınları ile çalışmıştır. Ortaya çıkan eskiz defterlerinden, sanatçının resim yapacağı görünümü desenleyerek ve armoniyi belirleyecek temel renk lekelerini bu taslağın üzerine not alarak, resme girişmeden ana kararlarını verdiği bilinir. Fazla çeşitlenmeyen, ama kendine özgü bir fırça tekniği, paletini kurutmamanın rahatlığı ile duraksamasız bir gerçekleştirme süreci "Toygartepe'de Sabah"ta da okunabilir.
Tekne, 1955
Avni Arbaş (1919-2003)


"1960'lı yıllarda soyut sanatın modernist eğilimine karşı figüratif anlatımı sürdürem bir grup sanatçı ortaya çıkmıştır. İnsan bedenine gündelik bir dil içerisinden bakan ve toplumsal gerçekçi resim anlayışını savunan sanatçılar arasında etkinliklerini hem burada hem de Paris sanat ortamında sürdüren isimler vardır. Neşet Günal, Nedim Günsür, Nuri İyem ve Ömer Kaleşi göç, gecekondulaşma, kent hayatı gibi sosyal konulara el atarken, Cihat Burak, Adnan Varınca, Avni Arbaş, Orhan Peker gibi ressamlar, dönemin değişen sosyal atmosferine kişisel bir üslupla yaklaşıp, figüre yeni ve ironik bir kimlik kazandırmaya çalışır. Her biri özgün birer üslup geliştiren bu sanatçılar, ele aldıkları konularla resim sanatının yaygınlaşmasında ve büyük kitlelere ulaşmasında etkin rol oynarlar."


Madenciler
Nedim Günsür (1924-1994)

Nedim Günsür, İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi Bedri Rahmi Eyüboğlu Atölyesi'nde öğrenim gördükten sonra, eğitimini Paris'te Andre Lhote gözetiminde 4 yıl daha sürdürür. Yurda döndükten sonra, çok iyi bildiği İstanbul'u terk ederek, eğitim bursunun karşılığında zorunlu hizmetini tamamlamak için Zonguldak Ereğlisi'nde öğretmenlik yapmaya başlar ve madencilerin zorlu yaşamlarından çok etkilenir.
Madenciler Yasta
Nedim Günsür (1924-1994)
Madenci, 1957
Nedim Günsür (1924-1994)

Bu resimde güçlü bir figür görülür. Koyu gölgelerle betimlenen yüz, adeta bir heykeli andırırr ve geniş bir deniz manzarası önünde durur. Deniz görüntüleri genellikle keyif ve rahatlama gibi yan anlamlar taşır, ama burada, renkteki çamurlu tonlar, suyu kesen mendirek ve koyu renk tekneler, madencilerin yaşamına nüfuz eden kömür tozunu yansıtır. Kömürün yaygın olarak kullanılmasına rağmen, genellikle unutulmuş bir figür olarak kalan madenci, bu resimde, gerçekleştirilmesinde büyük katkısı olan modernleşmenin kahramanlarından birine dönüşür.
İsimsiz, 1961
Kuzgun Acar (1928-1976)

Kuzgun Acar 1948 yılında İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi Heykel Bölümü'ne girerek Rufolf Berling'in öğrencisi olur. Daha sonra Ali Hadi Bara ve Zühtü Müridoğlu'nun atölyelerine geçerek öğrenimini 1953 yılında tamamlar. 1961 yılında II. Paris Uluslararası Gençlik Bienali'nde birincilik ödülü alarak 1962 yılında Paris Modern Sanatlar Müzesi'nde kişisel sergi açmaya hak kazanır.
Kuzgun Acar, sanatın yaşama nüfuz etmesi gerektiğini düşünen bir kuşağın üyesidir. Heykeltraş olarak en karakteristik yönü, yontucu değil inşacı olmasıdır. Kütlenin içerisine gizlenmiş olanı gün ışığına kavuşturmakla ilgilenmez. Hazır malzemeyi işlemek, ondaki eksik veya fazlalıklara müdahalelerde bulunarak düzensizliği yapısal bir sağlamlığa kavuşturmak, sanatçıya aklı ve sezgileriyle çoğaltabildiği bir alan sağlamıştır. Buna karşılık teknolojiyi en fazla kaynak yapmak gibi daha ilkel bir düzeyde ele almıştır. Metal tamamıyla metaldir onun işlerinde, varlığı bir gerekçedir ve kişiliğinden tıpkı üreticisi gibi asla ödün vermez. Eskiz defterlerine düştüğü notlar, onun bu materyali iki nedenden dolayı üstün bulduğunu gösterir: Birincisi, demir çağından beri işlenen bu maddenin insanoğluyla kültürel bir bağ oluşturmuş olması; ikincisi ise bu yakınlığına karşılık, örneğim çivi gibi işlenmiş çeşitli hallerinin, ona yaklaşmaya kalkışanları itmesi, irkiltmesidir.
Abstre Peysaj, 1964-65
İhsan Cemal Karaburçak (1897-1970)

Matematik öğrenimi gören İhsan Cemal Karaburçak, resim yapmaya ilk kez 1930'da gittiği Paris'te başlar. Burada aldığı tutucu sanat eğitiminden tatmin olmayan sanatçı, kendisini Paul Cezanne, Gauguin ve Henri Matisse gibi modern resmin ustalarının yapıtlarını çalışarak eğitir. Sonrasında oluşturduğu görsel dil, dikkatle tasarlanmış bir kompozisyon yapısına ve saf renklerle sınırlı bir renk yelpazesine dayanır. Karaburçak'a göre resim, gerçekliği sanata dönüştüren sanatçının algısını yansıtmalıdır. Sanatçının bu algıyı üretmek için sürekli araştırma yapması, kendi toplumu, tarihi ve kimliğiyle iletişim içinde olmasının yanı sıra, çağdaş sanatın uluslararası boyutlarını da bilmesi gereklidir. Sanatçının, Türkiye'yi modern bir devlet haline getirme misyonuna odaklanmak yerine, Türk toplumunun sanat hakkında salt beğeninin ötesine geçerek eleştirel görüşlerini ifade edebileceği bilgi ve deneyimi kazandırması gerektiği görüşünü savunur.
Otoportre, 1964
Bedri Rahmi Eyüboğlu (1911-1975)

Trabzon'daki ortaöğretimi sırasında Zeki Kocamemi'den resim dersi alan Bedri Rahmi Eyüboğlu, 1927 yılında İstanbul'a gelir ve 2 yıl Güzel Sanatlar Akademisi'nde Nazmi Ziya atölyesinde çalışır. Daha sonra Paris'e giden ve Andre Lhote atölyesinde çalışan Bedri Rahmi Eyüboğlu, Türk resim sanatı tarihinde Andre Lhote'un etkisinden en hızlı bir biçimde sıyrılan sanatçılardan biridir. Denemelerden hiçbir zaman kaçınmayan bir yapıda olması Eyüboğlu'nu Türk resim sanatı tarihinde ayrıcalıklı kılar.
Han Kahvesi, 1973
Bedri Rahmi Eyüboğlu (1911-1975)

Ölümünden iki yıl önce gerçekleştirdiği Han Kahvesi, Bedri Rahmi'nin sanat yaşamının başlangıcından itibaren edindiği tecrübelerin tümünü birden ortaya koyabildiği resimlerinden biridir. Bedri Rahmi Eyüboğlu'nun 50 yılı aşkın sanat birikiminin kendini gösterdiği resimde, ressamın Paris yıllarında renk kullanımından etkilendiği Matisse ve Dufy'nin etkileri özellikle figürlerin önünde yer alan kırmızı masada, 60'lı yıllarda giderek yoğunlaştığı folklorik öğelerse figürlerde dikkati çeker. Resimde ortadaki kırmızı masanın hemen gerisinde yer alan iki figürün yüzlerindeki mutsuz ifade, soldaki figürün yüzündeki, sanki o mekanda değilmiş izlenimini veren ifadesizlik ve en sağda saz çalıp şarkı söyleyen figürün kendini müziğe kaptırmış hali, Bedri Rahmi'nin bu resminin dikkat çekici öğeleridir.
Beylerbeyi, 1970
Eren Eyüboğlu (1907-1988)

Romanya'da ortaöğretimi sırasında resim eğitimi almaya başlayan ve daha sonra Yaş Güzel Sanatlar Akademisi'ne devam eden Eren Eyüboğlu, o yıllardaki adıyla Ernestine Leibovici, Paris'te bulunduğu dönemde Andre Lhote atölyesinde eğitim görür. Lhote atölyesinde Bedri Rahmi Eyüboğlu ile tanışan ve 1936 yılında onunla evlenerek Eren Eyüboğlu adını alan sanatçı, D gurubu üyeleri arasında yer alır. Eren Eyüboğlu yaşamının sonuna dek hep üzerinde çalıştığı resmi nasıl "daha iyi" yapabileceğini sorgulamıştır. Paris yıllarında Cezanne ve Matisse'den etkilenen sanatçı, özellikle Matisse'in renk anlayışını benimser ve bu renk anlayışını kendine özgü folklorik bir dil ile birleştirir.
Balıkçı Dükkanı, 1980
Eren Eyüboğlu (1907-1988)

1980 tarihli Balıkçı Dükkanı da onun dağarcığındaki bu özümsemelerin izlerini taşır. Kıpkırmızı bir balıkçı dükkanında siluet halindeki figürlere karşın, balıkların resmin asıl merkezini oluşturması ve neredeyse resme hayat veren nesneler biçiminde betimlenmesi Eren Eyüboğlu'nun vardığı özgün sentezi örnekler niteliktedir.
Şairin Ölümü, 1967
Cihat Burak (1915-1994)

Cihat Burak arkadaşı Nazım Hikmet anısına yaptığı bu çalışmasında şairin en çok bilinen şiirlerinden dizelerle fotoğraflardan alınma görüntüleri harmanlar. Nazım Hikmet 1963'te kalp krizinden ölmüştür, ama şairin ortadaki panelde görülen cesedi sanki bir sokak aydınlanmasında, belki bir taşla öldürülmüş gibidir. Son panelin tepesinde Nazım Hikmet annesiyle birlikte, fes takmış bir delikanlı olarak görülür. Alt köşede şairin arkadaşları ve ailesi vardır, ama Cihat Burak'a göre belki de en çarpıcı figürler, Nazım Hikmet'in ölümünden çok sonra protesto mirasını taşıyanlardır.
Uyuyan Güzel, 1973
Nurullah Berk (1906-1982)

Cumhuriyet döneminin ilk sanatçı kuşağından olan Nurullah Berk, 1920'li yılların sanat ortamında egemen olan İzlenimci sanat anlayışına karşı Kübist Konstrüktivist resim anlayışını savunan D Grubu'nun kurucularındandır. 1930'lu yıllarda Picasso ve Braque'ın Kübist resimlerinden etkilenerek masa, şişe, iskambil kağıdı gibi elemanlardan oluşan yapıtlar gerçekleştirir. 1950'li yıllardan itibaren Fernand Leger ve Andre Lhote'un etkisinde kalan sanatçı, yerel konulara odaklanmıştır.

Nurullah Berk ilerleyen yıllarda Ingres'den beri var olan odalık resimlerine yeni bir bakış getirir. Bir oda içerisinde erotik çağrışımlar barındırarak uyuyan kadın bedenlerini resmettiği çalışmalarında sanatçı, minyatür geleneğinden etkiler taşıyan bezeme (arabesk) gibi öğelere de yer verir. Geometrik bir altyapı üzerinde düz renk planları boyayarak ürettiği resimlerinde Berk, Doğu-Batı sanatları arasında bir sentez oluşturmaya çalışır.
Örgü Ören Kadın, 1981
Nurullah Berk (1906-1982)
Sorun, 1974
Neşet Günal (1923-2002)

Neşet Günal 1939 yılında girdiği Güzel Sanatlar Akademisi'nde Leopold Levy'den eğitim alır ve 1946'da birincilikle mezun olur. Sanatçı resimlerinde insanı, kendi memleketi olan Nevşehir yöresinin toprak adamlarını temel resim öğesi olarak benimser, onların gerçekliğini yaşayarak, duyarak anlatmaya çalışır.

Kıraç bir doğada, derme çatma bir barınağın altındaki çocuklara endişeyle bakan adam, duruşu, elleri, ayakları, giysisi, gerisindeki nevale torbası ve elindeki yabasıyla yaşam öyküsünü izleyiciye bir çırpıda ileten bir çarpıcılığa ve güce sahiptir. Resmin renkleri ve sanatçının kendine has malzeme seçimi, dokusu ve tekniği, bizi adamın bulunduğu tarlaya götürür. Sanatçı bu ve benzeri yapıtlarında "toprak adamlarının" yaşam uğraşlarını, dertlerini, acılarını, yoksulluklarını hissedebilmemizi sağlamak için anılarından desen becerisine, kapsamlı resim sanatı kültüründen fresk tekniği bilgisine dek tüm donanımını kullanır.
Soyut Kompozisyon, 1976
Sabri Berkel (1907-1993)

Üsküp doğunlu olan Sabri Berkel sanat eğitimini Üsküp'te Belgrad'da ve Floransa Güzel Sanatlar Akademisi'nde alır ve daha sonra Türkiye'ye taşınır. 1939 yılında İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi Gravür Atölyesi'nde asistan olarak işe başlamadan önce birçok okulda öğretmenlik yapar. 1941'de D Grubu'na katılır. Yalnızca Türkiye'de değil, Avusturya, İsviçre ve Hollanda'da da sayısız sergi açar.

Kariyerinin başlarında usta bir insan figürü ressamı olan Sabri Berkel, 1930'larda Kübist soyutlamalar üzerine çalışmaya başlar. Bu tarzda başörtülü kadınlar, simitçiler, yoğurtçular, balıkçılar ve köy manzaraları yaratarak ikinci vatanının formlarını keşfe çıkar. 1950'lerin başında sadece geometrik soyutlamalara odaklanarak geleneksel hat ve ebru sanatlarından aldığı biçimleri de kullanmaya başlar. 1970'lerden itibaren gitgide daha düz formlar ve daha minimalist kompozisyonlar kullanmaya, bunun sonucunda da tuvalde ağırlıklı olarak soyut şekillerde kesilmiş ya da yırtılmış gibi görünen düz renkli boşluklara yer vermeye girişir. Yinelemeleri ve canlı renk kullanımı, Andy Warhol'un çalışmalarında da olduğu gibi, grafik tasarımın sanata olan etkisini akla getirir.
Balıkçı Çocuk ve Kediler, 1976
Orhan Peker (1926-1978)

Orhan Peker'in bu yapıtının konusu çok yalındır. İki kedi, besbelli genç bir balıkçının yakaladığı balıkla ilgilenir. Ama soğuk tonlarda üç geniş şeridin egemen olduğu bu basit sahnede çok daha fazla şey algılanabilir. Üstteki gri ve mavi şerit, alttaki toprağın grisini yansıtır ve siyahlı-mavili geniş alanın engin bir deniz olduğuna işaret eder. Sahne boşlukla çınlar, balıkçı avdan döndükten sonra, akşamın soğuk renklerine bürünür. Biri koyu, biri açık renkteki kediler, günün saatini yankılar. Geleneksel olarak "beyaz kılın siyah kıldan ayırt edilemediği an" diye ölçülen bir saattir bu. Kediler arkalarını dönüp, pürdikkat balıklara odaklanırken, balıkçı yüzünü izleyiciye döner. Kedilerin duruşuna benzeyen bir şekilde balıkların önünde çömelmiştir. Avladığını korumaya, belki de satmaya çalışmaktadır. Onun müşterilerinin yerinde izleyici vardır ama ona ulaşamıyor, sahnenin sessizliğini bozamıyordur. Balıkçı, izleyiciye değil, onun ötesinde bir noktaya bakarak derin düşüncelere dalmıştır. Sakin, heyecansız görünüşü bir kediyi andırır. Bir delikanlıdır bu; çocuklukla yetişkinlik arasındaki alacakaranlık kuşağında, geçiş anında yakalanmış gibidir. 1976'da Ayvalık'ta yapılmış olan bu resim, birçok kişinin paylaştığı deneyimin anlamını taşır aslında. Orhan Peker'in birçok yapıtında olduğu gibi, burada da anlam, yalnızca resmedilen konunun temsiliyle değil, atmosferi yaratan ince ve çoğunlukla parlayan renklerle de verilir.
Köylü Kadınlar, 1979
Nuri İyem (1915-2005)

Nuri İyem 1933 yılında girdiği Akademi'de öğreniminin ilk yılında Nazmi Ziya Güran'ın öğrencisi olur. Daha sonraki yıllarda Hikmet Onat, İbrahim Çallı ve Leopold Levy ile çalışır. 1937 yılında birinciliği dönem arkadaşı Ragıp Gürcan ile paylaşarak mezun olur.
Yaşamı boyunca toplumsal gelişmeleri gözlemleyen, yapıtlarındaki kendine has imgeler ve özgün bir resim diliyle yaşam sürecini ve toplumunu tüm boyutları ve özellikleriyle kalıcı kılan İyem, 1946 yılında Güzel Sanatlar Akademisi dışında sanat eğitimi veren ilk özel atölyeyi de kurmuştur. Sanatçı, belki de halka daha yakın olabilmek, toplumunun kendisini ve yapıtlarını benimseyebilmesi için, gözlemlediği her şeyin - yüzlerin, evlerin içlerinin, doğa ve kent manzaralarının, her tür eşyanın ve her tür durumun resmini yapmıştır. Bu konu çeşitliliğine paralel olarak, farklı armoni ve doku arayışlarını da sürdürmüş ve kendine özgü teknikler geliştirmiştir. Onun "kadın yüzleri" boyut, kurgu, armoni, doku ve ışık/gölge dengeleri açısından şaşırtıcı bir çeşitlilik içerir. İyem 1970'li yıllarda göç, gecekondu ve gelin temalarına yoğunlaşıp Türkiye'nin 1950 sonrası kentleşme sürecini belgeler.

Nuri İyem'in "Köylü Kadınlar" adlı sıra dışı büyüklükteki resminin ön planında biri bize doğru, biri yana, biri de yarım yana dönük olarak yer alan üç Anadolu gelini arka plandaki köylerinin yılankavi yolunda giderek uzaklaşan gurbetçi erkeklerinin yokluğunun ayırdına varıp, bunun tedirginliğini yaşamaktadır.
Muhteşem Çağ, 1987
Burhan Doğançay (1929-2013)

Burhan Doğançay ilk sanat eğitimini babası Adil Doğançay'dan ve Arif Kaptan'dan alır. Ankara Üniversitesi'nde aldığı hukuk eğitimi ve 1955'te Paris'te tamamladığı ekonomi doktorasının yanı sıra, sanat eğitimini ve uygulamalarını da sürdürmüştür.

Doğançay'ın Koniler dizisinin Mavi Senfoni ve Mimar Sinan ile birlikte en yetkin örneğinden birisi olan Muhteşem Çağ'da Osmanlı geleneksel sanatlarına ilişkin imgelerin yer aldığı dergi ve gazete sayfaları kullanılmıştır.
Hallac-ı Mansur, 1987
Erol Akyavaş (1932-1999)

Türk resminde İslami düşünce geleneğini tasavvufi bir yönelimle çalışmalarına aktaran Erol Akyavaş, Batı akılcılığı ile Doğulu dünya görüşü arasında kendine özgü sentez geliştiren nadir sanatçılardan biridir.

Hallac-ı Mansur serisinden bir örnekte sanatçı, resmin neredeyse tüm yüzeyini kaplayan bir vav harfi (و) boyamıştır. Vav harfi, tasavvuf düşüncesinde yaratan ile yaratılan arasındaki ilişkiyi simgeler.
Kapı, 1987-89
Burhan Uygur (1940-1992)

1970-1990 dönemi Türk resminin iz bırakan en önemli sanatçılarından biri olan Burhan Uygur, sonuna kadar bir sevda adamı, az rastlanır canlılıkta bir insan, usta bir ressam ve yakınları için iyi bit arkadaştır. Sanatçı, ince duyarlılıkları ve yakınlarını resmetmiştir. Sanatçının hafif fırça kullanımıyla oluşturduğu lekeler zaman içerisinde simgesel öğelere dönüşmüştür. Gönlünce yaşamış, yaşadığını resmetmiş, resmettiğini yaşamak istemiştir. Kimi resimlerinde Kader'in peşine düşmüş, fal açan kadınlarla geleceğini görmeye çalışmıştır. Yoluna çıkan eski çerçevelerde, tepsilerde Cehennem Kraliçeleri, Uzakdoğulu Resim Ustaları resmedilip can bulmuştur. Ve nihayet Üsküdar, Kirişçi Sokağı'ndaki eski evinin küçücük atölyesinde "evrak-ı metruke"sini dışa vurduğu, bir anlamda günah çıkarttığı bu büyük kapı, hiç kuşkusuz, Burhan Uygur'un sanatını taçlandıran, kendine özgü Mahşer Günü tablosu olarak nitelendirilebilir.
Sanatçı, yaklaşık 100 yıllık kapının tüm düzlemlerinde ve kıvrımlarında en başından tensel ve tinsel yaşamının bilançosunu çıkarır, yüreğinin derinliklerine geçmişin ağır ve hafif yüküyle yolculuklar yaparak, hayatına giren her şeyi resmeder.
Hapishanede Ziyafet, 1999
Semiha Berksoy (1910-2004)
Eyüp, 2004
Naile Akıncı (1923-2014)

Naile Akıncı 50 yılı aşkın süredir Eyüp semtinin coğrafi, kültürel ve sosyolojik gelişimini resimlerine konu edinmiştir. Sanatçı, Pier Loti tepesinden gerçekleştirdiği eskiz ve resimleri aracılığıyla, Eyüp ve çevresinin doğal bitki örtüsünü, mimari dokusunu ve atmosferini kendine özgü bir yorumla kayda geçirir. İlk örneği 1953 yılına tarihlenen bu resimler, aynı zamanda bir ressamın doğa ile kurabileceği uzun soluklu ilişkinin olasılıkları hakkında bilgi verir. Bu bölgeyi konu alan her resminde sanatçı, izleyicisine bir doğa parçasının zaman içerisinde nasıl değişebileceğini ve ressamın bir doğa parçasını her seferinde yeniden nasıl yorumlayabileceğini gösterir.

Joan Miró

$
0
0
Sakıp Sabancı Müzesi'ne sanırım en son Rodin sergisi için gitmiştim... Üzerinden bir asır geçmiş gibi hissediyorum şimdi! Aslında otopark sorunu olmasa çok daha sık ziyaret edeceğim müzelerden biri olacak kesinlikle... Otopark sorun olsa da bu sorunu içeri adımınızı atar atmaz kapı dışarı ediyorsunuz çünkü müzenin bahçesinde yer alan ağaçlar ve heykeller daha sergi salonuna varmadan zaten sizi büyülü bir atmosfere sokmuş oluyor...
Uzun bir aradan sonra Sabancı Müzesi'ne yolumuz bu sefer Joan Miró sergisi için düştü. Miró'nun resim ve heykellerindeki kendine özgü tarzı bana o kadar sıradışı geldi ki, bu özgünlük kendi içimde de yeniden bir sanat keşfine çıkmam gerektiğini hatırlattı bana. Bilmiyorum bu belki eskiden olduğu gibi yine seramik olur veya sanatın bambaşka bir dalı ama hayatımda bir şekilde yaratıcılığın yeniden yer alması gerektiğine kesinlikle karar verdim.
Beni böylesine etkileyen ve yeni kararlar almamı sağlayan bu sergiden fotoğraflar paylaşmayı çok isterdim ama ne yazık ki fotoğraf çekimi yasaktı :( Bir başka katta yer alan "Tanzimattan Cumhuriyete Türk Resim Sergisi"nde fotoğraf çekimi serbestti, tabii böyle olunca durmadan çektim de çektim :) Blogumda bu sergiye de bir ara yer vereceğim ama bir altta paylaşmış olduğum sergiyle benzer konuya sahip olduğu için üzerinden biraz zaman geçmesini istiyorum...
Çift/Double, Anish Kapoor, 2006
İyi Surat/Good Face, Tony Cragg, 2007
Deri Mont: Sheinside
Gömlek Elbise: Sheinside
Loafer: Stradivarius
Clutch: Koton
Yüzük: Evihan

Geçmiş ve Gelecek (2. Bölüm)

$
0
0
Günaydınnn! Geçmiş ve Gelecek Sergisi'nin ikinci bölümüyle karşınızdayım bugün... Sergide yer alan Türk ve yabancı sanatçılara ait eserler ve o eserlere ait bilgileri de elimden geldiğince burada aktarmaya çalıştım. Sanatçıların eserlerini yapıldığı yıla göre sıraladım. İçlerinde beni çok etkileyen çalışmalar oldu; özellikle verdiği mesaj bakımından Sabire Susuz'un Alışveriş'i, İpek Duben'in Şerife'si, Gül Ilgaz'ın Ölüme Doğmak/Doğurmak isimli fotoğrafı, Marmara Güzel Sanatlar mezunu ablamın hocaları olan Hüsamettin Koçan ve Balkan Naci İslimyeli'nin çalışmaları, yıllar yıllar önce İstanbul Modern'de gördüğüm ve yine aynı heyecanla beni kendisine çeken Jennifer Steinkamp'ın ağacı, Seçkin Pirim'in beni hipnotize eden Derin'i ve daha niceleri... Bakalım bu çalışmalar arasında hangileri ruhunuza dokunacak ve sizi derinden etkileyecek? Hepinize iyi gezmeler dilerim :)
Kalafat İskelesi'nde Denizciler, 1957
Ara Güler
Tahtakale'de Arabaların Arasına Sıkışmış Bir Hamal, 1966
Ara Güler
İsimsiz, 1970
Komet

Asıl adı Gürkan Coşkun olan sanatçı, 1970 sonrasında gelişen eleştirel-politik figür anlayışının en önemli temsilcilerindendir. Sanatçının 1970 yılında girdiği devlet bursu yarışması için gerçekleştirdiği İsimsiz, dönemin yeni figür anlayışını yansıtan önemli bir örnektir. Dönemin toplumsal sorunlarına ironik bir yaklaşım getiren sanatçı, karanlık alanlara gömülü figür grupları ile kent hayatının değişen yüzüne vurgu yapar.
Kapitalist Üretim Süreci I (Özel Üretim), 1972
Yüksel Arslan
Yüksel Arslan Karl Marx'ın Das Kapital kitabından hareketle gerçekleştirdiği "Kapitalist Üretim Süreci I" adlı resminde, kapitalist üretim sürecinin toplum ve birey üzerindeki etkilerini sembolik, hicivli bir dille anlatır. Arslan, her zamanki gibi tek rengin tonlarını kullandığı resminde, seri üretim yapan bir fabrikada çalışan yüzlerce işçiyi ve fabrikatörü yansıtır. Sanatçı, kendine özgü anlatımıyla, işçileri tıpkı ürettikleri ürün gibi tektipleşmiş (hepsinin yüzü aynıdır), fabrikatörleri de kafaları madeni paraya dönüşmüş biçimde resmeder.
Şerife 6-7-8, 1982
İpek Duben

"Şerife 6-7-8" adlı yapıtında sanatçı, kadın elbiseleri üzerinden, kadının toplumda var olma mücadelesi veren kimliğine gönderme yapar. Resimde, elbiseler sadece birer elbise olarak ortaya çıkmaz, onları giymiş "birilerinin"üzerinde sunulur. Elbiselerin ayrıntılarında izlenen hatlarda bir kadın bedenini sezeriz fakat kadınları göremeyiz. Elbiselerin içindeki kadınlar bedenleri ile birlikte gizli kalmıştır, tıpkı toplumda, sorunları ile birlikte gizli kalan kadınlar gibi.
Konfeksiyon İşçisi, 1982
Neş'e Erdok
Ingres, Gerome, Burası Benim Hamamım, 1987
Bedri Baykam
Hava-Su-Toprak-Ateş-Kül 1, 1989
Balkan Naci İslimyeli
XV Rumeli Han, 1989
Kemal Önsoy
Karatahta (Karatahta üzerinde giydirilmiş el), 1992-1993
Aydan Murtezaoğlu

Sanatçının "Karatahta" yapıtında, eski Türkçe harflerin Latince alfabeye uyarlandığı bir karatahta görülür. Karatahtanın sağ alt yanına bir plastik el kopyası monte edilmiştir. Bir sehpa üzerine yerleştirildiğinde bu obje, Türkiye'de öğrenim görmüş olan herkese okul kitaplarında basılı olan, Atatürk'ü elinde bir değnekle yazılanları işaret ederken gösteren fotoğrafı anımsatacaktır. Atatürk'ün açık havada portatif bir karatahta önünde harfleri öğrettiği bir fotoğraftan alınan enstalasyon, geçmişin sorgulanmasını ve geleceğin yazılmasını işaretleyen bir çalışmadır.
Bilece, 1993
Nevhiz

Nevhiz'in resimlerinin ana öğesi her zaman insan figürüdür. "Bilece"de Nevhiz, insan varoluşunu sorgulatırcasına insan figürünü, hayvansal hatlarla deforme etmiştir. Bu figürün nereye ait olduğu, ancak izleyicinin kafasında tanımlanabilir.
Karşı Rüzgar Serisi No. 15, 1993-1994
Mehmet Güleryüz
Demir Çağı (Üçlü Davul), 1995
Osman Dinç

Osman Dinç'in yapıtlarında elips, daire, küre gibi temel geometrik formların ve demir, cam gibi tarihin eski çağlarından itibaren kullanılmış ve simgesel anlamlar yüklenmiş malzemelerin kullanımı ilk bakışta dikkati çeker. Sanatçının aynı heykel modülünü yineleyerek elde ettiği güçlü etki ve anlatım, zaman zaman eski çağların sanat yapıtlarına yapılan göndermeler ile daha da güçlenir.
Köpek Gezdirme Alanları Yaygınlaştırma Projesi (Triptik), 1995
Özdemir Altan

Özdemir Altan'ın "Köpek Gezdirme Alanları Yaygınlaştırma Projesi" adlı yapıtı, geniş bir renk, desen ve teknik yelpazesinden yararlanarak, modern kenti plan, doku ve kullanımların karmaşık bir pastişi halinde resmeder. Üst köşede, kentin sakinleri görülür: seksi bir bacakla gösterilmiş bir kadın ve cins köpekler. Ressam, böylece kenti hem planlama ile yaratılmış hem de deneyimle yoğrulmuş bir mekan olarak gösterir, insanın içinde yürüdüğü ama ayn zamanda da gözlemlediği bir mekan. Gezmekle gözlemek, görmekle görülmek arasındaki bu ilişki, 19. yüzyılda Fransız eleştirmen Charles Baudelaire'in de gözlemlediği gibi, modern çağın ilk belirtilerinden biridir. Çağdaş dünyada bu gözleme edimi, parlak renkler, seksi kadınlar ve dikkati çekmek için de bu pahalı köpekler gibi servet belirteçlerinden yararlanan reklamcılık tarafından kullanıma konmuştur.
Kömür Dağıtım Yeri, 1986-1996
Turan Erol

Sanatçı bu resminde, Ankara'da depolanan kömürlerin dağıtım alanını gösterir. Sanayinin itici gücü olan kömür ve modern bir taşıma aracı olan kamyonlarla at arabalarının çakışması, bir ulusun tarım toplumu olmaktan çıkıp, sanayileşmeye doğru giden gelişim sürecindeki bir anı yakalar. Turan Erol, arka plandaki sanayinin biçimleri ve yakın plandaki at arabaları ile dikdörtgen temelli biçimlerin tekrarı aracılığıyla, ilerleme yolunda atılan alçakgönüllü adımları gerçekçi bir yaklaşımla ortaya koyar.
Suzan II, 1999-2000
Erdağ Aksel

Yaşamla koşut giden, tüketim toplumuna gönderme yapan kavramların çelişkili kullanımına değinen Aksel, nesneleri heykelleştirir. Aksel'in heykeli, bulunmuş sarı tripodun üstüne sarı katlanır metreler konmuş, rüzgarda saçları dalgalanan Suzan'dır. Suzan'daki tripod, heykel üretiminin ve tarihinin önemli problematiklerini de işin içine ekler. Katlanır metreler heykele hareket ve duygu katarken, ölçüm ve denge kavramlarını da sorunsallaştırır.
Köpekli Kadın, 2001
İrfan Önürmen
Ölüme Doğmak/Doğurmak, 2001
Gül Ilgaz
Gül Ilgaz, Ölüme Doğmak/Doğurmak adlı çalışmasında doğumu ölümün başlangıcı olarak konumlandırır. Fotoğrafta doğumun fiziksel gösteriminden çok, doğum sonrası annenin çocuğundan ayrılışı ve aralarındaki tekliğin kayboluşu ele alınır. Anne, karşıda fotoğrafı görünen ama kendisi var olmayan çocuğa doğumla birlikte gelen ayrılığı ve ölümün başlangıcını da göstermektedir.
Çocukluğumun Bahçeleri, 2002
Alaettin Aksoy
İnsan III, 2002
Ergin İnan

Mikro ve makrokozmosa işaret eden "İnsan III" adlı resim, insan bedeni ile onu kuşatan sembolleri ve anlamları yan yana getirmektedir. Yüzeye bir ağ gibi yayılan böcekler, farklı kültürlere vurgu yapan sembolik işaretler, insanoğlunun evrendeki tinsel yolculuğunu akla getirir.
Yaklaş, 2002
Orhan Cem Çetin

Yaklaş serisi, hayatı kendi öznel bakışımızdan çok, kaydedilmiş görüntüler üzerinden algılayışımızın adeta bir simülasyonudur. Serideki görüntüler, Orhan Cem Çetin'e ait sıradan hatıra fotoğraflarının içinden alınmış ayrıntılardır. Fotoğrafların içindeki bu çerçeveler, sonradan keşfedilen ayrıntılar hayatın gözlerimizin önünden geçişidir. Bu yönüyle Yaklaş serisi, oldukça deneysel görünüşüne karşın aslında bir belgesel, belki de hayatın ta kendisidir.
Dikkat Çekici 1, 5, 6, 2003
Jennifer Steinkamp

"Dikkat Çekici" 8. İstanbul Bienali'nde tarihi Yerebatan Sarnıcı için yaratılmıştır. Bilgisayar animasyonu ürünü üç ağaç, sarnıcın duvarlarına projeksiyonla yansıtılmış, sarnıçta sütun desteği olarak kullanılan iki kadim Medusa başına karşılık gelmiştir. Yunan mitolojisinde Medusa olağanüstü güzellikte bir kadındır; deniz tanrısının tecavüzüne uğrar ve sonrasında kıskançlık nedeniyle tanrıça Athena tarafından yılandan saçları olan ve bakışıyla erkekleri taşa döndüren bir canavara dönüştürülür. "Dikkat Çekici"de Medusa'nın efsanevi başı, bir sıra ağaç arasında ortaya çıkar. Ama kadın yüzü yerine ağaç gövdesi vardır, yılan saçların yerini ise yılanlar gibi hareket eden ağaç dalları almıştır. Bu ağaçların her biri kademe kademe mevsimlerden geçer - önce tomurcuklanırken görülürler, sonra yaprakları çıkar, sonbahar kırmızısına bürünür ve nihayetinde solarak çıplak kalırlar. İmgeler şık ve tekinsiz bir şekilde kıvranırken, kadim hikaye, kadın cinselliğinin gücünün ve Medusa'nın güzelliğinin bir kutlaması olarak yapılmış bu enstalasyonla yeniden anlatılır.
İsimsiz, 2000-2003
Mustafa Horasan

Mustafa Horasan çalışmalarında kötülüğün insanoğluna nasıl yerleştiğini, imaj kültünün savaşları nasıl anlamsızlaştırdığını, doğa ile kültürün birbirini nasıl ittiğini, bedenin kötürüm ve çaresiz bir et olarak nasıl ayakta kalabildiğini ve canlılar ile insanoğlunun tuhaf yabanıl ilişkisinin nedenlerini görünür kılmaya çalışır.
Düşüş, 2004
Gül Ilgaz
Körler İçin Resim serisinden, 2004-2005
Hüsamettin Koçan

Hüsamettin Koçan'ın resimlerinde toprak, hem simgesel anlamıyla hem de tuvallerinde fiziksel olarak kullandığı bir malzeme olarak en önemli öğelerden biridir. Toprak, özellikle sanatçının yaklaşık son yirmi yılda yöneldiği Anadolu merkezli sanat üretimi için bir çıkış noktası ve ifade sürecinin kendisi olarak yer alır. "Körler İçin Resimler serisinden" yapıtında sanatçı, kabartmaları yüzeyin altına toprak yerleştirerek sağlar. Yapıtın yüzeyinde belli belirsiz seçilebilen insan figürleri, aslında görebildiğimizin ötesinde bir gerçeklik olarak toprakla oluşturulur. Sanatçı, daha önce Anadolu coğrafyası, kültürü ve tarihine ait görsel öğeleri sembolik ve motife ilişkin bir dille kullandığı işlerinden farklı olarak, bu kez Anadolu'ya, memleket düşüncesine ait bir öğeyi daha kavramsal düzeyde kullanır. Resimler ziyaretçinin görmediğini varsayar, yani bir anlamda algılanabilirliğini ancak dokunma yöntemi üzerinden tanımlar. Ne var ki bu yapıtların bir müzede sergilenmesi ile, geçici bir süre de olsa, onlara "dokunulamaz ancak uzaktan izlenebilir - adeta kutsal birer müze objesi" muamelesi yapmak kaçınılmazdır. Bu da yapıtın kendi algılanabilirlik doğasıyla ilgili ilginç bir çelişki yaratır.
İsimsiz, 2005
Temür Köran
Kırmızı V, 2005
Seyhun Topuz
Substrat 27 II, 2005
Thomas Ruff
Dinlenme II, 2006
Hüseyin Çağlayan

Hüseyin Çağlayan'ı birçok modacıdan farklı kılan en belirgin özelliği, günümüz dünyasının politik, ekonomik ve sosyal etkilerinden yola çıkarak, felsefi bir konumlandırmayla tasarımlarını hayata geçirmesi ve giysilerinin kimi zaman heykele, kimi zaman mobilyaya, hatta mimariye göndermeler yapmasıdır. Gerçekleştirdiği projelerle moda tasarımı ve çağdaş sanat arasındaki sınırları kaldıran Hüseyin Çağlayan, "Dinlenme" adlı yapıtının ilk versiyonunda kanat kapağı açıldığında Swarowski kristalleri ve LED ile aydınlanan bir kanadın parçasını, ikincisindeyse bir uçağın burnunun parçasını duvara monte ederek hava yolculuğuna olan ilgisini gösterir. Enstalasyonları, uçuş deneyimini sembolleştiren katlanır bir koltuk ve zamanın nasıl hızlı bir şekilde aktığını yeniden hatırlatan bir sayaç tamamlar. Fiziksel olarak etkileyici olan bu kavramsal enstalasyonlar, hareket, hız, göç ve teknoloji konularını irdelerken, hem hareket hem de dinginliği hissettirir.
Çirkin Yüzler, 2006
Tony Cragg

Tony Cragg'in "İyi Surat" isimli eseri de Sakıp Sabancı Müzesi'nin bahçesinde yer almaktadır...
Retrospektif II, 2007
Adnan Çoker
İsimsiz, Görünmez serisinden, 2007
Sıtkı Kösemen

Kösemen, anı değil, bir anlatıyı yakalayıp insanların çevrelerinde olup bitenleri izleyiciyle buluşturmayı hedefler. Görünmez adlı seri, günlük yaşamda maruz kaldığımız imge ve nesne yoğunluğuna dikkat çekerek, bireyin algısının, iradesinin oynadığı rolü ve geliştirdiği tepkiyi ortaya koyar. Bu görsel çeşitlilikte ayırt edici olan siyasi, ekonomik, kültürel bir kabullenme ve reddediştir.
Kuzey Dumanı, 2007
Pae White
Düşlerken, 2008
Yusuf Taktak

Yusuf Taktak "Düşlerken"de zamanın çokboyutluluğunu, uyku ve uyanıklık arasındaki bilinç halini ve yaşamsal düzlemdeki gerçeklik algısını sorgular.
Sarkis'in Büyük Zamanları Önünde Raks Eden Maymun Kafataslı Heykel, 1989-2009
İlk ve tek Türkçe versiyonlu renkli neonlar ve Kongo'dan bir heykel
Sarkis
Sarkis'in 2009 Eylül ayında İstanbul Modern'de düzenlediği Site adlı kişisel sergisi için gerçekleştirdiği bu neon çalışmadaki kelimeler, onun kariyerindeki dönemlere işaret eder. Sanatçı, çalışmasını şöyle anlatır: "Gazino şarkıcılarının adları gibi, sanatımdaki dönemlerim de neonlarla yazıldı. Önlerinde maymun kafataslı bir Afrika heykeli raksediyor."
80SW/Uçan Bahçe/Hava-Limanı-Şehri, 2007
Tomas Saraceno
Tomas Saraceno'nun Hava-Limanı-Şehri projesi kapsamında bulunan, hava yastıkları ve ağ kullanarak şekillendirdiği bu yerleştirmesi hafif ama kütlesel bir yapıyı yansıtır. Sanatçı, sınırları çizilmiş şehir planlarının, insanların birbiriyle kurduğu ilişki modellerinin, mülk ve milliyet kavramlarının yaşanılan topraklar üzerindeki sınırlayıcılığına mimari önermeler sunar. Hava-Limanı-Şehri projesinde uçan hava limanlarına benzer bir yerleşim modeliyle, havada süzülerek toprak ve ülke sınırlarından bağımsız hareket edebilen, politik ve ekonomik sistemleri yeniden tanımlayan uluslararası şehirler yaratmayı amaçlar. Sanatçının bu projeye ait Uçan Bahçe çalışmaları ise bu ütopyanın bir parçası olarak, ekolojik yapıların kendi içindeki kaotik uyumunu yansıtacak şekilde tasarlanmış doğal alanlardır.
Cenevre, 2008
Leyla Gediz
Kendini Bana Getir, 2009
Handan Börüteçene
Şöyle söyledi mekân:
Beni ilk gördüğün zamanki heyecanlarını getir,
Her biri bir başka işinde sana yol olan.
Bana kendini getir.

Her bir parçanın dünyaya karışmış olanından geriye kalan.
Bana eski misafirlerimden bir parça getir,
Hani senin de şu çok sevdiğin,
Yan yana dizili 19 kişinin bize bakan yüzlerini taşıyan.

Kurimbu köylülerinin yekpare ağaca yonttuğu,
Her birinin hikâyesi uzaklarda boş bir bavul gibi asılı kalmış olan.
Bana 19 bavul getir,
Her biri başka birinin belleğini saklayan.

Bana kaybolduğun bütün anları getir,
Merceklerden bakıp zamanın izlerini süreceğin.
Bana eski sandalyelerimi geri getir,
Her biriyle başka bir belleği kavuşturacak olan.

Bana Rumi'nin şiirini getir.
"Her gün bir yerden göçmek ne iyi.
Her gün bir yere konmak ne güzel" diye başlayan,
"Ne kadar söz varsa düne ait.
Şimdi yeni şeyler söylemek lazım" diye biten.

Bana insanlar getir,
Her biri geldiği yerin tesellemecisi olan.
Bana hayallerini getir,
Yaşarken beni baştan ayağa sen yapan.
Bana kendi belleğimi getir,
Hasretle karşılaşmayı beklediğim.
Bana her şeyi getir.
Her biri bir başka şeyin her şeyi olan.

Handan Börüteçene
Paris, 2008
Üç Balon Yardımıyla Havalanan Piyano, 2009
Serkan Özkaya

Enstalasyon, performans ve heykel alanlarında üretimini sürdüren Serkan Özkaya, kemikleşmiş kurumsal varoluşlarını alaya almak üzere, dünyanın önde gelen sanat kurumlarını kendisiyle zoraki bir diyaloğa sokar. Louvre Müzesi'ne mektup yazarak Mona Lisa'nın ters asılmasını önerir, Philadelphia Sanat Müzesi'ne bir arkadaşının Duchamp'ın pisuarına işemek üzere olduğunu haber veren bir faks çeker. Günlük gazetelerin ön sayfalarını elle kopyalayarak sanat yapıtının biricikliğini ve aşkınlığını sorgular. Restoranlarda normal bir tatlı fiyatına satılan yenilebilir sanat yapıtları üretir. Özkaya, çalışmalarında orjinal ile kopya, kalıcılık ile tüketilebilirlik, avangard ile popüler kültür gibi sanatsal ayırımları ortadan kaldırarak neyin, nasıl sanat olduğuna dair muğlak bir alan yaratır.
Serkan Özkaya'nın "Üç Balon Yardımıyla Havalanan Piyano" adlı heykel/yerleştirmesi, sanattaki ağırlık ve hafiflik kavramlarını hem gerçek hem de mecazi anlamda karşı karşıya getirir. Sanatçı, hem alaycı hem de ciddi bir tavır takındığı, ironik ve kışkırtıcı çalışmalarında, çağdaş sanattaki kavramların ağırlığına karşı saf bir absürtlük sunar.
Yeni Vatandaş I-II-III, 2009
İnci Eviner
Sünnet Düğünü (Diptik), 2009
Aslı Torcu

"Sünnet Düğünü" adlı resimde sanatçı, kimliksiz olmayan, bir tanıdığının aile albümünden gelen bir fotoğrafın mahremiyetini kullanır. Resmedilen kare, bir arkadaşının 60'lı yıllarda aile arasında kutlanan sünnet düğününden bir sahnedir. Sanatçı sünnet düğününün etrafında dönen merasimin "tuhaflığını" göstermek istemiştir. Aile fertleri arasındaki karmaşık ilişkileri de kurcalayan bu yapıtta, bir diğer tuhaf unsur da fotoğraftaki oğlanın elinde, annesine yönelttiği bir oyuncak tüfek olmasıdır. Yapıt iki parçadan oluşan diptik bir resimdir. Çocuğu örten yorganın iki parçayı birbirine bağladığı bu yapıtta, iki bölüm de "arada" bir yerdedir. Kağıt üzerine aktarılmış olan bu sahne sanatçının kendi anıları arasında yer almasa dahi, neredeyse Torcu'ya ait, hatta anonim bir imge haline gelmiştir.
İsimsiz (Triptik), 2010
Ahmet Oran
Motif - Çaktırmadan Göstermek, 2010
Turan Aksoy

Sanatçı tuval üzerine yaptığı bu resimde figürlerini yeşil bir manzara içerisinde resmeder. İki figür de zor pozisyonlarda meditasyon yapar gibidir. Birer gölge olarak da tanımlanabilecek bu iki figür, hem kadın hem de erkek olabilecek kadar yalın, parlak şekiller olarak kağıda dökülmüştür. Turan Aksoy'a göre motif yardımıyla aşk, acı ve ölüm gibi sanata konu olmuş öğeleri birer süs olarak betimlemek mümkün olabilir.
Araf, 2010
Selma Gürbüz
Sessizliğin Manzarası (Triptik), 2010
Azade Köker
Yangın, 2010
Pleksiglas üzerine akrilik boya
Ramazan Bayrakoğlu
Her zaman kendi görsel arşivinden etkili bulduğu bir imajı kullanan Bayrakoğlu, Yangın adlı resimde yanan bir ev fotoğrafıyla çalışmıştır. Bu yapıt, yok olma, tükenme ve anıların uçuculuğu gibi dramatik kavramları tek bir imge üzerinden düşündürür. Yangın aynı zamanda, sanatçının bu malzemeyle kusursuzluğu aramasındaki sürecin örneğidir.
Kırmızı Duygusal Küre, 2010
Olafur Eliasson
Düzey, 2010
Michael Raedecker
İsfahan'da Gün Batımı, 2010
Ghada Amer
Double Cherry, 2011
:mentalKLINIK

:mentalKLINIK 1988 yılında Yasemin Baydar ve Birol Demir tarafından kurulmuştur. İçinde bulunulan zamanın tüm parçalarını çalışmalarının malzemesi haline getiren :mentalKLINIK ses, eylem, nesne, yazı ve form gibi birçok araçla güncel gerçekliğe işaret eder. Disiplinlerarası çalışma biçimlerinin sınırlarını zorlayarak, tüketim ve üretim alışkanlıklarımızı yeniden yorumlayan bu koparılmış materyalleri bulundukları bağlamdan uzaklaştırarak sergi mekanında eğreti, yabancı ve tekinsiz kabul edilebilecek yeni bir estetik form yaratır. Gerçek işlevinden uzaklaşan yüzeyler çevrelerinden çok, kendi farklı katmanlarını ve ışığını yansıtmaktadır. Paradoksal biçimde, sıradan endüstriyel malzemelerin parlak ve pürüzsüz kusursuzluklarının barındırdığı saklı gösteriş, minimal ve kavramsal bir yaklaşımla ortaya konur.
Double Cherry birbirlerine sıkı sıkıya bağlı, düşünsel üretim pratiğiyle birbirine kenetlenmiş ikilinin yüksek teknoloji yardımıyla üretilmiş üç boyutlu otoportresini temsil eder.
Dışarıdan, 2011
Nuri Kuzucan

Kuzucan genellikle çok katmanlı kent manzaralarını soyut geometrik formlarda resmeder. İçeriden-Dışarıdan serisinden "Dışarıdan" isimli çalışmada daha çok steril ve donuk yapılar görülür. Kuzucan, bu çalışmasında izleyiciyi renklerle içeri çekmektense araya mesafe koyarak onları tanık konumunda bırakır ve böylece bu tanıklığı düşünmelerini ister.
İsimsiz, 2011
Ebru Uygun

Sanatçının çalışmaları zıt kavramların birbirini tamamlamasıyla meydana gelir. Heykel disipliniyle bağlantılı düşünülen aktiviteleri resim pratiğine ekler, çünkü resim süreci içerisinde boyar, boyayı kazır, tuval bezini yırtar ve keser.Daha sonra rastlantısal bir biçimde bu parçaları yapıştırır ve tuval bezi parçalarından oluşan bir kolaj yaratır. Uyguladığı kesme ve yırtma gibi çeşitli müdahalelerin yarattığı sesleri de kayıt altına alır.
polar kovalent bağlı EVDE dot, 2011
Canan Dağdelen

Sanatçı bu çalışmasında "ev" kavramına yeni açılımlar getirir. Burada, atomların birleşmesiyle elektron dağılımında oluşan değişimlerin sonucunda meydana gelen kimyasal bağlara gönderme yapar. Kovalent, özellikle polar kovalent bağ, Dağdelen'in ilgi noktasıdır. Nasıl bir su molekülü, H2O, iki farklı cins atomun bir araya gelmesi ve son yörüngelerindeki elektronların paylaşılması ile polar kovalent bağlı bir ortak çekim gücü oluşturuyorsa, Dağdelen de mimari öğeleri aynı işleve yöneltir. İki kubbe ve bir kübik gövdeden oluşan "polar kovalent bağlı EVDE dot" adlı yapıtta yeni bir formu yakalar. Mekana yerleştirilmesi ise izleyiciyi formu aramaya, kendi özgül dilini keşfetmeye davet eder.
Korkunç Köpek Balığı, 2011
Mark Bradford
İsimsiz, 2011
Tayfun Erdoğmuş
Alışveriş, 2011
Sabire Susuz
Sergide beni en çok etkileyen çalışmalardan biri hiç şüphesiz Sabire Susuz'un "Alışveriş"i oldu!
Sanatçı, "Alışveriş" adlı çalışmasında moda fenomeninden hareketle popüler kültüre de dikkat çekerek marka ve yapay değerlerle sınırlandırılan bu varoluş biçimini, görsel olarak giysi etiketleri aracılığıyla sorgulamaya çalışır. Markası için alınan giysiler ve markayla edinilen kimliklerin insan üstünde bir süre sonra eğreti duracağını savunan sanatçı, etiketleri birbirine toplu iğnelerle tutturur. Sususz, iğneler çıkarıldığında yere düşecek parçaların ardında kalan bomboş beyaz zeminle, kimliğin markayla edinilmediğini, markayla edinilen kimliğin geçiciliğini düşündürmek ister.
İsimsiz, 2012
Rasim Aksan

Sanatçı, fotogerçekçi üslubun genç temsilcilerindendir. Bu üslupta çalışan birçok sanatçı gibi, airbrush tekniğini kullanır. Kompozisyonlarının çoğu, günlük hayatta karşısına çıkan ve kendi fotoğrafladığı karelerden oluşur. Geniş bir görsel arşive sahip sanatçının imge seçimindeyse öznenin içe dönük ve saklı duruşu dikkat çeker. Bir bütüne veya anlatıya ait olmayan ıssız imgeler izleyiciye kolay çözümlenemeyen, esrarengiz hikayeleri çağrıştırır. Yapıtlar, ısırılarak yarım bırakılan bir çilek, bedenin bütünlüğünden kopuk yalnız bir çocuk eli, iyileşmeyi bekleyen tek başına bir kedi veya solmuş bir çiçek gibi tekil imgeleri gösterir.
Kırmızı Girdap, 2012
Gülay Semercioğlu

Soyut ve minimal bir görsel sözlüğü olan sanatçının renkli teneke işlediği dokumalar, renk ve ışık ilişkisinin yarattığı zenginlikten beslenir. Görsel kalabalığa çalışmalarında yer vermeyen sanatçı sadece dokuların üst üste gelmesinin doğurduğu yanılsamadan yararlanır. Endüstriyel işlevler için üretilmiş gümüş bazlı teller, ışık vurduğunda üzerlerindeki yoğun doku sayesinde farklı renk tonlarını yansıtırlar. Çapı 200cm'i bulan büyük boyutlu bir çalışma olan "Kırmızı Girdap", çelik tellerin gerilimi ile sonu gelmeyen bir akıntıyı ve baş döndürücü eğrimi, çiçek formu gibi zarif bir hattın üzerinden işler.
İsimsiz, 2012
Burcu Perçin

Resimlerinde genellikle yağlı boya çalışan sanatçı, boş endüstriyel mekanları konu edinir. Perçin, terk edilmiş endüstriyel alanları her zaman uyguladığı hareketli ve belirgin fırça çalışmalarıyla betimler. Terk edilmişliğe ve endüstrileşen kentteki dinamik değişikliğin yarattığı yalnızlık hissine işaret eder.
Derin, 2012
Seçkin Pirim

Seçkin Pirim, çalışmalarında, insanın içinde yaşadığı toplumsal ve bireysel yapıların kontrol gücüne karşı geliştirdiği direnci temel alır. Pirim'in çalışmaları zaman, değişim ve bütünleşme kavramlarına işaret ederken insanın teknoloji üzerinde kurulu dünyasıyla bağlar kurar. Pirim, rastlantıya yer vermeden, titizlikle çoğalttığı birim biçimleri tekrarlayarak formu görünmez kılan bir bütün yaratır. Böylece sınırlar içinde sınırsızlığı arayan bireyin savaşını ve hesaplaşmalarını hipnotik bir etkiyle görünür kılmak ister. Sanatçı Derin isimli çalışmasında zamanın insan üzerindeki etkisini vurgulamıştır. 
Reflex 15, 2012
Canan Tolon
1553, 2012
Taner Ceylan

Ceylan'ın, Kanuni Sultan Süleyman'ın eşi Hürrem Sultan'dan esinlenerek yaptığı resmin ismi, Kanuni'nin, oğlu Şehzade Mustafa'yı öldürttüğü 1553 tarihine gönderme yapar. Resmin yüzeyine yayılan kan, iktidar, güç ve şiddet arasındaki gerilimli ilişkiyi hatırlatır. Ceylan'a göre ebedi hayat ve sonsuz güzellik daima bir kurban ister. Resme konu olan kişinin yüzünü gizleyen tül, iktidarın kendini örtülü bir şiddetle besleyişini de sembolize eder. Yakın çevresindeki insanlarla çalışan sanatçı, bu resimdeki modeli Alp'e daha önceki çalışmalarında da sıklıkla yer vermiştir.
Ağ, 2012
Arzu Başaran
BC (3030), 2012
Sterling Ruby


Not: Geçmiş ve Gelecek Sergisi'nin 1. Bölümü'ne buradan ulaşabilirsiniz.

91. Yıl

$
0
0
Nice 91 yılları Ata'mızı ve şehitlerimizi unutmayarak, memleketimizin değerini bilerek, birlik ve beraberlik içinde huzurla kutlayalım inşallah!
Cumhuriyet Bayramımız kutlu olsun!


Vakit

$
0
0
Buyrun size hafta sonundan hanım hanımcık bir Noni karesi :) Böyle süklüm püklüm böyle süt dökmüş kedi gibi durmamın bir sebebi var tabii ki de :) Niloş'u 25. ayda memeden kestim ve keser kesmez de kilo alımım hızlandı. Aslında kilo alımımı bir tek buna bağlamam da yanlış tabii... Genellikle blogumu Niloş uyuduktan sonra geceleri yapabiliyorum. Postları hazırla, fotoğrafları editle, sergi notlarını bilgisayara geçir derken saat bazen gece yarısı 3'ü bulabiliyor ve enerji almak için biraz kaçamak yapabiliyorum. Birkaç kaşık Nutella'dan ne zarar çıkar canım diyip kendimi tutamayıp kaşık kaşık yersem olacağı buydu tabii :P Uzun lafın kısası artık boğazıma dur demenin vakti geldi! Bir pastanede tatlı pasta lüpletirken beni görürseniz lütfen bu postumu bana bir hatırlatın olur mu :)
Elbise: Sheinside
Hırka & Bot: Zara
Çanta: Datça Sandalet
Yüzük: Evihan
Kolye: Massimo Dutti

Füsun & Seyhan'la Kışa Merhaba Partisi

$
0
0
Blog dünyası bana çok güzel dostluklar kattı, belki de bu yüzden yıllardır bıkmadan usanmadan yazıyorum. Bu iki tatlı anneyi de blogger anneler için düzenlemiş oldukları şahane Yaza Merhaba Partisi'nde tanıma fırsatı bulmuştum. Seyhan ve Füsun; hem güler yüzlü ve cana yakınlar hem de yaptıkları işi ciddiye alıyorlar. Dört dörtlük organize oldukları için de tüm konuklarının keyifli zaman geçirmelerini sağlıyorlar. Bu yüzden onları gerçekten tebrik etmek istiyorum. Bunu onlara da söyledim bence düzenledikleri bu etkinlikleri kesinlikle profesyonel anlamda bir işe çevirmeliler. Anadolu Yakası'ndaki anneler için düzenleyecekleri etkinliklerin hepsinde gözüm kapalı yer almak isterim ben :) Seyhan'cığım Füsun'cuğum bence bu teklifimi ciddiye alın ;) Bu güzel partinize bizi de konuk ettiğiniz için ikinize de çok teşekkür ediyorum, ben ve Nil'im anne kız yine çok güzel zaman geçirdik, ellerinize emeğinize sağlık!
Füsun ve Seyhan'ın Kışa Merhaba Partisi Happy Nest'te düzenlendi. Çocuklar oyun bölümünde hem bir şeyler atıştırdılar hem de aktivite yaptılar, biz de yan taraftaki kış bahçesinde gönül rahatlığıyla oturduk, sohbet ettik.
Tek çocuk, çok çocuk, sayısı farketmez bana göre hepsi can hatta can suyu onlar! Şu anda içinizde blogumu okuyanlar arasında çocuk yapıp yapmama konusunda kararsız kalanlar var ise kesinlikle yapın durmayın derim çünkü hayat onlarla çok daha güzel ve anlamlı! 
Biz de hazırızzzz :)
 Happy Nest'in hazırladığı büfe çok iştah açıcıydı doğrusu! Ben özellikle sebzeli kişe bayıldım, tarif almadığıma da pişman oldum.
Çocuklar karınlarını doyurduktan sonra aktivite bölümünde mask yaptılar.
Aktiviteden sıkılanlar da kendisini bahçeye attı ;)
Biz de sponsorların ürünleriyle ilgili verdikleri bilgileri dinledik. 
Yeni çıkan ürünleri inceleme ve deneme fırsatı yakaladık.
Hem ben hem de Nil'im için çok keyifli bir gün oldu. Sevgili Füsun ve Seyhan'a tekrar çok teşekkür ediyor, ikisine de kucak dolusu sevgilerimi gönderiyorum :)
Teşekkürler...

Borusan Contemporary

$
0
0
Geçtiğimiz haftalarda beni çok mutlu eden bir davet aldım.

"Borusan Contemporary, Borusan Çağdaş Sanat Koleksiyonu'ndan beslenen, sergiler, etkinlikler, eğitici aktiviteler, yeni eserler ve mekana özgü yerleştirmeler gibi çeşitli programlara yer veren bir kurumdur. Borusan Contemporary olarak blogunuz aracılığıyla kültür ve sanata olan katkınızdan dolayı teşekkür ediyor, bir hafta sonu sizi sergilerimizi gezmeye davet ediyoruz."

diyordu müze müdiresi sayın Güzin Tezcanlı nazik mektubunda...
Blogumda büyük bir keyifle paylaştığım sergilerin böylesine özel kurumlar tarafından da farkedilmiş olması beni nasıl mutlu etti size anlatamam. Bir de küçük bir itirafta bulunmak isterim; bu daveti alana kadar ben Perili Köşk'ün sadece ofis olarak kullanıldığını zannediyordum, hafta sonları ofisin müzeye çevrildiğini duyunca çok şaşırdım. Ne zaman önünden geçsem heybetli duruşuyla bende merak uyandıran bu köşkün içini görebilecek olmam beni çok ama çok heyecanlandırdı. Geçen pazar günü prensimle müzeyi ziyaret etmek istedik ama her müze ziyaretimizde olduğu gibi bizi bekleyen zorlu bir görevimiz vardı o da Nil'imizi uyutmak :) Genelde kültür sanat aktivitelerimizi, daha rahat yapabilmek adına, Nil'in uyku saatlerine denk getirmeye çalışıyoruz, bunun için de müzelerin cafelerini kullanıyoruz. Borusan Contemporary'nin içinde yer alan Müze Cafe'nin muhteşem boğaz manzarası o gün bizi büyüledi diyebilirim. Nil açık havada hemen uykuya daldı, biz de keyifli bir şekilde sergiyi dolaştık. Bir hafta sonu yolunuz Rumeli Hisarı'na düşerse Borusan Contemporary'den de içeri girin, sanat dolu bir günün ve güzel bir manzaranın ardından stresten arınmış bir şekilde köşkten çıkacağınıza emin olabilirsiniz ;)
Borusan Contemporary bünyesinde yer alan sergilere bir başka yazıda detaylı bir şekilde yer vereceğim, şimdi size birazcık boğaz havası aldırmak istiyorum :) Hepinize harika bir hafta dilerim!
Kazak & Botlar: H&M
Etek: Stradivarius
Kolye: Evihan
Çanta: Persunmall
Çorap: Calzedonia

Kasım Ayının Sponsorlu Çekilişi

$
0
0
Geçtiğimiz ay sizlerle üstteki Sheinside giysilerimi paylaşmıştım. Geçen gün yurt dışından kargolarım geldi, bir baktım aynı manto ve gömlek bana bakıyor :) Bunları geri göndermek yerine Sheinside ile birlikte bir çekiliş düzenleyip iki okuyucuma hediye etmeye karar verdik. Bence bu çekilişin en güzel tarafı ürünler şu anda bende olduğu için kazanan kişilere hemen kargo edebilecek olmam yani beklemek yok ;) Şu ana kadar okuduklarınız kulağınıza hoş geldi mi? Cevabınız evet ise o zaman bir seçim yapabilirsiniz:

Göğüs: 100cm
Omuz: 38cm
Boy: 82cm
Kol boyu: 59cm
(* Mantonun bedeni XL olarak geçiyor ama kalıbı dar olduğu için Medium-Large gibi düşünebilirsiniz...)

Göğüs: 102cm
Omuz: 39cm
Boy: 86cm
Kol boyu: 59cm
(*Gömlek standart beden)
Manto/gömlek tam benim tarzım, bedeni de bana uyuyor diyorsanız o zaman çekilişe katılmamanız için bir neden yok :) Yapmanız gerekenler:

1. Sheinside'a üye olmak,
3. Hangi mail adresinizle siteye üye olduysanız o mail adresinizi ayrıca manto veya gömlek seçiminizi buraya yorum olarak bırakmak.
1. ve 2. şartı yerine getirmeden direkt yorum bırakanlar ne yazık ki çekilişe dahil edilmeyeceklerdir, bu da sponsorumun sizlerden ricası... Bir önceki çekilişime katıldıysanız zaten bu aşamaları çoktan yerine getirmişsinizdir ;)
Eğer şartları yerine getirir ve şans da sizden yana olursa 1 hafta içinde bu manto veya gömlek sizin de üzerinde olabilir ;) Bu arada iki ürün de paketi hiç açılmadan direkt adresinize gönderilecektir. Sanırım benim aktaracaklarım şimdilik bu kadar, herkese bol şans dilerim!

Tatlı Cadı

$
0
0
Hafta sonu arkadaşlarımla kız kıza kahvaltı yaptık, bilirsiniz işte en yakın arkadaşlarınızla bir araya gelir ve hep birlikte cadı kazanını bir güzel kaynatırsınız :) Tabii minik tatlı bir cadı da bizimle birlikteydi ve ben o gün şunu farkettim ki; benim kızım artık büyüyor, bebeklikten çıkıp bir bireye dönüşüyor, kendi isteklerini artık çok daha güzel ifade ediyor. Bunu deneyimlemek ve gelişimindeki bu değişime şahit olmak çok ama çok güzel. Dilerim Allah isteyen herkese bu güzel duyguyu yaşatır...
Kazak & Çanta: Pull&Bear
Etek: Choies
Ayakkabı: Topshop
Viewing all 973 articles
Browse latest View live